Aristoteles ve Platon'un Adalet Anlayisi 1

Adalet kavramı insanlık tarihi boyunca üzerinde en fazla
durulan, hakkında sayısız teoriler üretilen ve aynı zamanda ahlaksal ve
politik anlamda insanlığın ulaşacağı ideal bir durumu gösteren1 ve
tanımlanması en güç olan kavramların başında gelmektedir.2 Bu kavram
aynı zamanda felsefe tarihinin önemli kavramlarındandır ve oldukça
zengin bir tarihsel gelişim sürecine sahiptir.3 Adalet kavramı uzun yıllar
felsefenin konu alanı içinde mütalaa edilmiştir. 19. yüzyılda diğer sosyal
bilimlerin felsefeden hızla kopmaya başlamasından sonra bu kavram da
artık sadece felsefeyi ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmış, başta
hukuk ve sosyoloji olmak üzere özellikle siyasal bilimlerin uğraş alanı
içinde görülmeye başlanmıştır.
Bilindiği üzere Aristoteles ve Platon Antikçağ felsefesinin sistem
kuran iki filozofudur. Aristoteles’in ilginç olan bir özelliği çağının politik
yaşamıyla oldukça içli dışlı olmasıdır. Büyük İskender’in hocası olması,
kendisini politik yaşama katılmaya zorlamış, siyaset felsefesini pratik
yaşamdan hareketle geliştirmiştir.4 Bundan dolayı Aristoteles bir takım
yalın teoriler yerine kısa, keskin ve uygulanma imkanı fazla olan bir
siyaset felsefesi geliştirmeye çalışmıştır. Platon ise adalet kavramına
öğrencisinden çok daha fazla yer vermiş, hatta devlet felsefesini
oluştururken onu temel bir kavram olarak ele almıştır. Onun devleti -bu
devlet anlayışını ütopik olarak niteleyen, ya da ütopik devlet teorilerinin
ilki olarak kabul eden birçok yorumcu vardır- aslında baştan aşağı adalet
kavramının bir devlet ve toplumda en güzel şekilde nasıl uygulanacağı
sorusuna bir cevap niteliği taşımaktadır.
1 Adalet “erişilmesi ve gerçekleştirilmesi gereken bir ideal midir?“ yoksa “insanın ahlaki
yönünün zorunlu bir gereği midir?” sorusu üzerinde oldukça durulan ve cavabı zor olan
bir sorudur. Bu soruya 20 yüzyılın önemli filozoflarından Levinas’ın verdiği cevap
oldukça manidardır. Levinas adalet kavramının daha ziyade insanın ahlaksal yönüyle
ilgili olduğu düşüncesindedir. 
Makalede ilk olarak Platon’un bu kavrama verdiği anlam analiz
edilecek, daha sonra Aristoteles’in bu konu hakkındaki görüşleri
serimlenecek ve sonuç bölümünde her iki filozofun adalet kavramına
dair söylediklerinin genel bir karşılaştırması yapılacaktır.
Platon’da adalet kavramını analiz ederken hiç şüphesiz ilk
kaynak onun Politeia adlı diyalogudur. Gerçi diğer diyaloglarda
(Gorgias) adalet kavramı söz konusu edilir -mesela Platon burada adalet
kavramının göreceliğinden sözeder- fakat ideal devletin temeli olması
bakımından adalet kavramının işlendiği yer Politeia’dır.5 Kavramın ilk
tanımı Kephalos’un şu cümleleridir: Adalet “başı dara düşüp bir kimseyi
aldatmaktan ya da yalan söylemekten; bir Tanrıya kurban adağı ya da bir
insana para borcu kalıp da öbür dünyaya korku içinde yollanmaktan
kurtarır insanı”.6 Fakat bu saptamaya Sokrates adaletin ya da
“doğruluğun, sadece doğru söylemek ve alınanı geri vermek
olamayacağı” itirazında bulunur (331c). Bu tanımı Polemarchos’un şair
Simonides’in adaleti “herkese borç olanın [hak ettiğinin] verilmesi”
olarak betimleyen tanımına katıldığını ifade eden satırlar izler (331e).
Sokrates bu tanımı biraz daha genişleterek adaletin “dostlara iyilik
yapmak, düşmanlara kötülük yapmak” olarak tanımlanıp
tanımlanmayacağını sorar (332d). Sokrates sorduğu bu soruya bu tür bir
adalet tanımının anlamsız olacağını, çünkü adaletin doğası gereği en
genel-geçer bir tanımlamaya sahip olması gerektiği, fakat böyle bir
adalet tanımının farklı alanlar için geçerliliğinin oldukça sınırlı olduğu
şeklinde cevap verir (332e vd.). Bu ilkenin geçersizliğinin diğer bir
nedeni de insanların her zaman doğru bir biçimde dost-düşman ayırımını
yapamayacak olmalarıdır. Bu bağlamda önemli bir adalet tanımı da
Thrasymakhos’tan gelir. Ona göre adalet “güçlü olanın ya da hükümetin
isteklerine uygun davranmaktır” (339a-b). Bu tanıma Sokrates “uygun
olanın” ne olduğuna dair hükümet üyeleri arasında bir fikir birliği
olamayacağı ve dolayısıyla hükümet adına eylemde bulunduğunu iddia
edenlerin gerçekte ne oranda bireysel olarak ne oranda da hükümet adına
hareket ettiklerini belirlemenin oldukça zor olduğu gerçeğinden hareketle
itiraz eder (339c-340b). Böyle bir tanım ancak ideal bir devlette
uygulanabilecek bir tanımdır.
Adalet Kavramı Bağlamında Aristoteles-Platon Karşılaştırması
Sokrates ile Thrasymakhos arasındaki bu diyalog onları adalet
kavramı yanında adaletsizlik kavramına götürmekte ve bu bağlamda
hangisinin daha üstün bir kavram olduğu tartışması yapılmaktadır.
Sokrates Thrasymakhos’un adaletsiz olanın daha bilgin ve daha adil
olduğu görüşünün yanlışlığını (350b-c) ve adaletli olanın adaletsiz olan
birisinden daha üstün olduğunu gösterdikten sonra adil olanın adil
olmayandan daha güçlü olup olmadığını sorar ve bu soruya
Thrasymakhos, adil olanın daha güçlü olmayacağı şeklinde cevap verir.
Sokrates ise gücüne dayanarak diğer ülkeleri kendi egemenliği altına
alan ülkenin aslında haksız olduğu ve içten içe zamanla çözüleceği ve
güçsüzleşeceği saptamasında bulunur. Sokrates bu saptamanın
devamında iki devlet arasında bu yüzden açığa çıkan kavganın, kin ve
nefretin bir benzerinin birbirlerine adil davranmayan aynı toplumun
insanları arasında da görülebileceğini ve bu bağlamda insanların
içlerindeki adalet duygusunun zayıflayacağını ve insanların tanrısız hale
geleceklerini söyler (351d-352d). Sokrates bu tespitlerden sonra adil
olanın mı olmayanın mı daha mutlu olacağını sorar ve bu soruya verdiği
cevap Thrasymakhos’un görüşlerini olumsuzlar: bir biçimde adaletli
davranmayı kendine rehber eden bir insanın aynı zamanda daha güzel bir
yaşama sahip olacağını öne sürer. Yani mutlu bir yaşamın kaynağı adil
olmaktır. Bu bağlamda Glaukon diyaloga dahil olur ve Sokrates’in bu
adalet tanımını yetersiz bularak onu eleştirir. Ona göre böyle bir adalet
anlayışı insanlar tarafından bir yük olarak görülmekte ve
olumsuzlanmaktadır. “Haksızlık yapmak iyi, fakat haksızlıktan zarar
görmek kötüdür” (358b-c). Bu durumu ortadan kaldırmak içinse o,
insanlar arasında adaleti sağlayan bir antlaşmanın zorunluluğundan
bahseder. Çünkü ancak böyle bir antlaşma insanları haksızlıktan
kurtarabilir. Haksızlığa ve herhangi bir müdahaleye maruz kalmadan
haksızlık yapabileceğine inanan kimse ona göre gerçekten çıldırmıştır
(359b). Adil olmadığı halde adilmiş gibi görünen ve bu görüntüyle
insanları aldatanların olduğunu ve bu anlamda bu görüntünün getirdiği
avantajlardan yararlanıldığı gerçeğini dile getiren Glaukon’a Sokrates’in
cevabı “adaleti herhangi bir eylem ya da davranışın sonuçlarına göre
değil, adaleti bizzat adalet olduğu için (Gerechtigkeit an sich) tercih
etmek gerektiği şeklindedir” (367b).

Yorum Gönder